18 Eylül 2015 Cuma

Maskelerin Ardındaki Yüzler


Yaşadığımız çağda paylaşmak artık yeni anlamlar taşıyor.

"Paylaştığımız bu ortamda insanlığın çağlar boyunca geliştirmiş olduğu bilgi birikiminin ve teknolojinin sonuçları kullanılıyor." Yeni koşulların bana katkılarından birisi de onlar olmadan belki hiç yazmayacağım, aklıma bile gelmeyecek "Selim ile Sima" öykü dizisi oldu. (1)

Değişimin boyutlarını düşünürken hızlı iletişimin insanlara bakışımı da değiştirmiş olduğunu gördüm.

Geçmişteki yaklaşımım biraz farklıydı. İnsanları her yönüyle temel özelliklerini taşıyıp yansıtan bir bütün olarak görürdüm.

Genel kabul gören niteleme sözcükleri o görüşe ait görüntünün kafamda belirmesine neden olurdu. Sağcı, solcu, liberal, futbolcu, devrimci, faşist, dinci, apolitik, tarafsız, entel, entelektüel, aydın, akla gelebilecek ve henüz keşfedilmemiş tüm sıfatlar, bunların her biri sanki aynı kişiyi tanımlıyormuş gibi gözlerimin önüne algılarımla seçilmiş bir fotoğrafı getirirdi.

Oysa şimdi oldukça farklı bakıyorum. Evet, herkesin dünyaya bir bakışı, kendini, çevresini, geçmiş ve geleceği bir değerlendirme biçimi var. Bu, önemli ölçüde yaygın politik görüşler ve ideolojilerden kaynaklanıyor, onlara yaslanıyor olabilir ama temel bir nokta gözden kaçırılmamalı. Dışarıdan bakıldığında görünen görüşler yalnızca yüzlere yapışmış maskelerdir. Bunun nasıl bir insana ait olduğu apayrı bir konudur. Nefret ettiğimiz bir maskenin arkasında dürüst, inanmayı ve sevmeyi bilen, doğaya ve insana saygılı, çevreye ışık saçmaya ve gelecek için umut vermeye hazır aydınlık bir kişilik olabilir. Çok yakın gibi gördüğümüz bir başkası tam tersi, doğruluğuna inandığımız düşüncelerin çok yanlış bir yorumuyla yaşama aykırı bir açıdan bakıyor olabilir.

İşte zamanın bana verdiği en önemli bilgi bu. İnsanın, kişiliğin ve düşünce sisteminin, yaşama ve tarihe bakış açısının önyargısız olarak gelişmesinin önemi. Bununla sağlam bir temel oluşuyor. Ortaya insana, doğaya, yaşama değer veren bir birey çıkıyor. Bu nitelikte birinin, yanlış bir politik ve ideolojik bir yapılanma içinde olsa bile, insana, topluma ve doğaya ters işler yapması, yapılan yanlışlara sessiz kalması kolay olmuyor.

Kuşkusuz bu kişilere insanların temel hak ve özgürlüklerini savunmak, yaşama değer katmak, terslikleri doğrulara çevirmek için önemli görevler düşüyor.

Bütün ideolojilerin aydınlık, içten, duru, düşünen güzel sesleri! İçinde bulunduğunuz kümelerin tek yanlı yönlendirmelerine kapılıp gitmeyin. Ön yargılarınızı bir yana bırakın. Paylaşın.

Birleşin!

....

İnsan ilk paylaşım deneyimini ne zaman yaşar? Doğanın en büyük mucizelerinden birini bir kez daha yaratmak üzere sperm yumurtayla buluştuğu anda mı? Yaşamı boyunca arayacağı ve belki bir daha hiçbir zaman yeniden ulaşamayacağı o rahat, güvenli bölgede, anne karnında duyduğu ilk sesler ve sözlerle mi? Sevgiyle ve sıcaklıkla fısıldanan güzellikler ya da öfke ve nefretle haykırılan kavga fırtınalarıyla mı? Uzaktan gelen tatlı bir müzik, ya da küfür ve yumruk sesleriyle mi? Hiçbir şey anlamadığı sanılan bir sırada meraklı gözleriyle baktığı hastane odasında mı? O ana gelene dek bağlı olduğu annesiyle paylaştığı, ondan çektiği suyu ve besinleriyle mi? "Treninle biraz da kardeş oynasın" diye aldığı ilk uyarıyla mı? Daha önce yalnızca misafir olarak gelen kardeşin evin kendisinden birkaç yaş küçük üyesi olarak gitmemek üzere aralarına katılmasıyla mı? Oyuncaklarını ve sevilmenin sıcaklığını onunla paylaşmak zorunda kaldığı anda mı? Kreşe, çocuk yuvasına, ana okuluna gidip kendisi gibi birçok çocuk olduğunu, pek de özel olmadığını anladığı anda mı? Eğitimin yanlış politikalarının acımasız çarklarına kapılıp en öne geçme yarışı içerisinde çocukluğunu, kişiliğini, duygularını, isteklerini, benliğini, yaşamdan beklentilerini bir yana bırakıp kendisini olmadığı ve olmak istemeyeceği birisi yapmaya çalışmaya başladığı anda mı?

....

Sporun amacı yarışmak mı, paylaşmak mıdır?

Diğerlerini alt etmek, herkesi geride bırakmak mı, yoksa gücü oranında yapabileceğinin en iyisini yapmak mıdır?

ABD'li bisikletçi Lance Armstrong bisiklet sporunun en önemli organizasyonu Fransa Bisiklet Turu'nu aralıksız yedi kez kazanarak gelmiş geçmiş en büyük bisikletçi olarak kabul görmüş.

Yaşamının acı dönemlerinden birini 2 Ekim 1996'da üçüncü aşama testis kanseri olduğu ve hastalığın beynine sıçradığı anlaşıldıktan sonra geçirmiş. Yaşama şansının yüzde 40 olduğu söyleniyormuş. Ama aylarca süren kemoterapi tedavisi sonrasında kanseri yenerek yaşama ve pistlere dönmeyi, yeni ödüller kazanmayı başarmış.

Onu başka bir kötü olay daha bekliyormuş.

24 Ağustos 2012'de ABD Anti-Doping Ajansı (USADA), doping yaptığı gerekçesiyle Lance Armstrong'un 1 Ağustos 1998'den bu yana elde ettiği bütün başarılarla, 1999 ile 2005 yılları arasındaki yedi Fransa Bisiklet Turu şampiyonluğunu elinden almış ve sporcuyu ömür boyu pistlerden men etmiş. (2)

22 Ekim 2012'de Uluslarası Bisikletçiler Birliği (UCI) yaşam boyu yasak ve unvanların alınması kararını onaylamış. (3)

Tedavi amaçlı kullanılan bazı ilaçların doping etkisi yapabildiği, testlerde bunun doğrulanabildiği söyleniyor. Ama bilerek bu yola başvuranlar da oluyor.

Öne geçmek için yaptığı spora, kendisi için çok değerli olması beklenen bu etkinliği paylaştığı izleyicilerine ve arkadaşlarına ihanet etmek kolay anlaşılır bir iş değil.

Birçok sporcunun başına buna benzer acı olaylar geldi, geliyor. Bu, en iyi olmak için büyütülen kişisel bir hırsın sonucu mu? İnsanın genel doymazlığından mı kaynaklanıyor? Yoksa doğanın bir yasası mı güçlü olanın ayakta kalması, yaşam savaşında yenilmemek için her yolu denemenin, bazen riskleri göze almanın gerekmesi?

Kişisel hırsla toplumdaki paylaşma kültürü arasında nasıl bir ilişki vardır?

Yaratıcı çekişme, ürettiklerini paylaşma, iyi ve doğruyu birlikte arama isteği yıkıcı, yıpratıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, hatta öldürücü olabilen öne geçme, yenme ve yok etme hırsından nasıl etkilenir?

Paylaşmayı bilmek eşit haklara dayalı bir ortaklığı, karşıdakinin üstünlüğünü sorun etmeden onu dünyayı kaplayan büyük ve tek takımın bir parçası olarak görmeyi sağlar.

Dostluğu, kardeşçe yarışmayı, birlikte gelişmeyi, başkalarının başarısından da kendisininmiş gibi mutlu olmayı öğretmesi beklenen sporda bile böyle büyük tatsızlıkların yaşanabilmesi ne kadar acı!

....

Lalabey Paylaşım'ın başlattığı sorgulama iletişim olanakları arttıkça paylaşmanın beklendiği gibi kolaylaşmadığını söylüyor. (4)

Yine de yollar yürüdükçe biter, sınırlar konuştukça kalkar.

Söz söyleme ve iletme biçimlerinin yepyeni bir boyuta taşınmış olduğuna kuşku yok.

Er ya da geç birbirimizi anlayacağımız, özgürce ve saygıyla paylaşıp hep birlikte ileriye yürüyebileceğimiz koşullar olgunlaşacaktır.

Maskelerin ardındaki aydınlık yüzler ortaya çıkacak, dünyayı eşitliğin ve paylaşmanın gücü kaplayacaktır.



1. Mehmet Arat, Teşekkür ve "Yılın Son Günü" için bir randevu, http://blog.milliyet.com.tr/tesekkur-ve--yilin-son-gunu--icin-bir-randevu/Blog/?BlogNo=384210

2. Lance Armstrong, http://tr.wikipedia.org/wiki/Lance_Armstrong

3. Lance Armstrong, http://en.wikipedia.org/wiki/Lance_Armstrong


4. Paylaşımın Anatomisi, http://paylasim.lalabey.com.tr/?p=7055

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder