18 Eylül 2015 Cuma

Argos'tan Troya'ya


Bir süredir İlyada'yla yatıp İlyada'yla kalkıyorum. Geçmişin gizemlerine açılan büyülü bir kapı, bugünü anlamanın şaşırtıcı bir yolu gibi yaşamıma girdi. Büyük bir hayranlık ve mutluluk duydum.

Yaşadığımız topraklar şanslı topraklar. Büyük bir tarih ve kültür hazinesinin üzerinde duruyoruz. Bu topraklarda yaşayan insanlar da şanslılar. Ama en azından çoğu, şimdilik bunun pek farkında görünmüyor.

Kendilerinin hiçbir suçu yok. Dünyaya sonsuza dek yönetebileceğini sanan dar görüşlü insanların çizdiği katı sınırların içinde tutsak kalmışlar. Umutlarını ve dostluğun sıcaklığını unutup nefrete dayalı bir yarışın yoksul kuklalarına dönüşmüşler.

İnsanların çoğu yalnızlığa ve yokluğa gömülmüş yaşıyor, bir günü daha geçirmelerine yardım edecek en küçük bir eli minnetle karşılıyor, içinde bir öfke duysa bile boyun eğip bağlanıyor.

Oysa yalnızca geçmişin öyküleri içtenlikle paylaşılsa, farklılıklara hoşgörüyle yaklaşılıp anlaşmanın yolları bulunsa, insanlığın acılarla kazandığı çağdaş kurallar bizim de tartışılmaz gerçeklerimiz olsa yeter.

Anadolu'nun uzak dağlarından, boğazların serin sularından geçip Avrupa'ya açılan bu topraklar, uygarlığın özlenen bir cenneti olabilir.

....

İlyada, Homeros'un edebiyat klasiklerinin başında yer alan destanı.

Troya, bugünkü Çanakkale yakınlarındaki antik bir kent.

Argos, Yunanistan'da, uzun bir tarihi olan bir başka kent.

Destanın bir yanında Argos ve Mykene kralı Agamemnon var.

Diğer yanında Troya kralı Priamos.

İlyada, iki kralın kendi çevrelerinde birleştirdiği halkların yaşamlarını ve ordularının savaşını anlatıyor. Okuyucuları geçmişin dünyasında inanılmaz bir yolculuğa çıkarıyor. (1, 2, 3)

Destanın bir yerinde Aleksandros'la Menelaos, Helene için dövüşmeye hazırlanıyorlar:

"Aleksandros'la Menelaos, Ares'in sevdiği,
vuruşacaklar kargılarıyla, bu kadın için.
Kim üstün gelir kazanırsa zaferi,
alacak bütün malını, kadını götürecek evine.
Ant içecek, dost olacak ötekiler de.
Biz toprağı bereketli Troya'da kalacağız,
onlar da at besleyen Argos'a dönecekler,
güzel kadınlı Akha topraklarına."

Argoslularla Troyalıların savaşına, onları kışkırtıp savaşma gücü veren tanrılar da katılıyorlar. Zeus'tan aldıkları izinle yola koyuluyorlar:

"Tanrıçalar, Argoslulara yardım için can atarak
ürkek güvercinler gibi gidiyorlardı seke seke.
Gelip durdular en çok yiğit nerede varsa.
Kral Diomedes'in çevresini sarmıştı yiğitler,
çiğ et yiyen arslanlar gibiydi onlar,
güçlü yabandomuzları gibiydiler."

"Utanın Argoslular, utanın be,
görünüşte alımlı, gösterişlisiniz ama
aşağılık, korkak heriflersiniz gerçekte.
Tanrısal Akhilleus savaştayken, Troyalılar,
çıkamazdı Dardanos kapılarından dışarı,
ödleri kopardı onun amansız kargısından.
Şimdiyse çıkmışlar kentin dışına,
koca karınlı gemilerin yanında savaşmadalar."

Tanrıçaların destek verdiği Argoslularla Troyalılar çarpışırken savaş tanrısı Ares bile yaralanıyor. Pallas Athene'nin yönelttiği kargı onu karnından vuruyor, korkunç bir çığlık atıyor:

"Ares kavgasına tutuşmuş dokuz on bin kişi,
savaşta nasıl bağırır çağırırsa,
tunç Ares de öyle bağırdı.
Akhalarla Troyalıları yakaladı bir titreme."

Destanda yalnız savaş değil, yaşam da var. Troyalı Kralı Priamos'un oğlu Hektor'un Helene'yle konuşması anlatılırken yaşadığı ev de betimleniyor:

"Kadınlar yalvarırken büyük Zeus'un kızına,
Hektor, Aleksandros'un güzel evine yürüdü.
Bereketli Troya'nın en iyi ustalarıyla
Aleksandros'un kendisi yapmıştı bu evi.
Ustalar, oturma ve yatak odaları,
bir de avlu yapmışlardı Paris'e.
Priamos'la Hektor'unkilerin tam yanıbaşındaydı.
Zeus'un sevdiği Hektor girdi eve,
on bir dirsek boyunda kargısı elindeydi,
tunç temren dolanmıştı altın bir halkayla,
önünde dörtbir yana ışıklar saçıyordu.
Yatak odasında buldu Paris'i,
güzel kalkanını, zırhını parlatıyordu,
yokluyordu kıvrık yayını.
Argos'lu Helene, köle kadınların ortasında oturmuştu,
ince el işleri yaptırıyordu hizmetçilere."

....

Bu topraklardaki zengin tarih, insan yaşamının ve düşüncesinin geçmişini anlatmakla kalmaz, gösterir, eski kentlerde gezinerek onları yaşamayı ve kavramayı sağlar.

Homeros'un öyküsünde birleştirmenin gücü, bölünmenin acıları görülür. Bilim ve inanç ilişkisinin hangi yollardan geçtiği araştırılabilir. Saygı ve bağlılık, toplum ve birey, savaş ve barış irdelenebilir. Argos'ta ve Troya'da birleşenlerin yaklaşımları, benzer öykülerin tarih boyunca geçirdiği değişimi anlamak için sonu gelmez bir kaynak sağlayabilir.

Yaşadığı toprağı savunan Troyalılarla onu ele geçirmeye çalışan Akhalar, İlyada'da karşı karşıyadırlar. Akhalar Troyalıların kentini kuşatmıştır, bunun nedeni Paris'in Menelaos'un karısı Helene'yi Troya'ya getirmesi olarak gösterilir. Troyalılar kendilerini savunmak için Akhalara karşı koyar ama üstün geldikçe surlarından çıkıp onların gemilerini ele geçirmeye çalışmaktan da geri kalmaz.

Azra Erhat, Akhaların kuşatmasındaki nedenin Helene olarak gösterildiğini, ancak gerçekte savaşın bir çapulculuk seferi olduğunu, Akhaların o dönemde Anadolu'da bulunan zengin kaynaklar nedeniyle bölge krallıklarını toplayıp gemileriyle geldiğini söyler.

Tarih benzer biçimde yazılmış bu öykülerle doludur.

Akhalar saldırıyor, Troyalılar yaşadıkları toprakları savunuyorlar. Sonra kentlerinden çıkıyor, Akhalara saldırıyorlar. Bu kez Akhalar gemilerini korumak için dövüşüyorlar. Akhilleus ve Hektor'un öyküsü iki bin beş yüz yıl önce yaşanmış.

Artık anlaşmanın daha uygar yollarını bulmanın, bu kavgaların bitmesinin zamanı gelmedi mi?

1. Mehmet Arat, Kitap Arkası: İlyada, http://www.facebook.com/mehmetarat2000x



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder